Mustafa Kemal Atatürk’ü hep hayatı boyunca cepheden cepheye koşmuş, ülkeyi kurtarmakla bir ömür geçirmiş bir insan olarak zihnimizde tahayyül ederiz. O da herkes gibi âşık oldu, sevdi, sevildi. Bugün size onun sevmiş ve sevilmiş bir yanını anlatmak istedik. Manastırlı Eleni Karinte ile yaşadığı ve kavuşamadığı aşkı.
Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisi’nde okumak için gittiği şehirde Eleni isimli bir Rum kızını sever. Bugünkü ismi Bitola olan şehirde, Eleni’nin evi Mustafa Kemal’in okuluna birkaç dakikalık uzaktadır. Bir kez balkondan gördüğü Mustafa Kemal’e tutulan Eleni, nereden bilecekti Balkanlar’ın Romeo ve Juliet’i olacağını. Efsane mi gerçek mi olduğu bilinmez ama onların hikâyesi şu şekilde anlatılıyor.
“1896 yılında Genç Harbiyeli Mustafa askeri lisesinde okumak için Selanik’ten Manastır’a geliyor. Genellikle Şirok Sokak’ta geziniyormuş, 1897 yılında Paskalya öncesi öğleden sonra, zengin tüccar Eftim Karinte’nin evinin balkonunda güzel Eleni’yi fark ediyor. Söz konusu ev bugün de sokağın köşesinde, Epinal Otel’in karşısında bulunmaktadır. Eleni de kayıtsız kalmıyor, balkondan gizlice, mavi gözlü, güzel görünüşlü, uzun boylu Atatürk’e bakışlar atıyormuş. Böylece Atatürk her gün evin önünden geçiyormuş, Eleni ise onu balkonda bekliyorumuş. Aralarında güçlü ama yasak aşk doğmuş. Eleni Atatürk’le çıkabilmek için evdeki bodrumlardan kaçıyormuş. Manastır’dan birlikte kaçmışlar, ancak Eleni’ni babası onları yakalamış, kızı eve kapatmış, ardından Florina’da ev alıp oraya yerleşmiş. Eleni’yi oraya zorla götürerek bir adamla evlendirmek istemiş.”
Birbirine kavuşamayan gençler bambaşka hayatlara savrulmuş. Hikâyenin en çarpıcı kısmı bugün Manastır Askeri Müzesi’nde de sergilenen Eleni’nin mektubu. Aslına bakarsanız biz kalpleri buran bu mektup için hazırladık biraz da bu yazıyı. İşte o mektup;
”Çok seneler geçti, ben halen her gün senden haber bekliyorum. Herhangi bir zamanda mektubumu alırsan, beni hatırla. Kâğıttaki gözyaşlarımı görebileceksin. Yıllar ve olaylar geçiyor, seninle ilgili çok şeyler konuşuluyor. Mektubumu okurken, başka kadını seviyorsan, mektubumu yırt ve ona sor:
Manastırlı Eleni Karinte adında birinin, bir günlük tanıdığı ve âşık olduğu adama bütün ömrünü harcamış olduğuna inanıyor mu? Benim seni sevdiğim kadar, o kadını o kadar çok seviyorsan, kendisine hiçbir şey söyleme. Senin kadar mutlu olmasını diliyorum.
Fakat balkondaki kızı hatırlıyorsan ve başkasını sevmiyorsan, seni beklediğimi ve ömrüm boyunca bekleyeceğimi bilmeni istiyorum. Döneceğini, beni unutmayacağını biliyorum. Babam vefat etti.
Beni senden ayırdığından tam bir yıl geçti, beni eve kapattı ve bir ay çıkmama izin vermedi. Ağlıyordum. Biliyordum, tüm kilitleri ve hapisleri boşunaydı. Beni evlendirecek adamı sadece bir kez gördüm ve kendisi bana onu sevebileceğimi söyledi. Ben kendisine, ‘Hayır, ben sadece ilk aşkımı seviyorum’ dedim. Bir daha da görmedim. Babam beni hiçbir zaman affetmedi, ben de kendisini. Ölmeden birkaç gün önce yanına çağırdığında, ‘Eleni, biliyorum yanlış yaptım, hiçbir zaman iyi bir baba olamadım’ dedi. ‘Affetmeni istemiyorum, sen de isteme benden, Allah ikimizi affetsin. Senin için en iyisini isterken en kötüsünü yaptım’ dedi. Babam kötü bir adam değildi. O zamanlardaki gibi artık genç ve güzel değilim. Bütün hayatım bir gün içinde. Ebediyen seni seven ve seni bekleyen Eleni Karinten.”
İşte hikâye burada son buluyor. Theodoros Angelopulos bir filminin ismi gibi. Sonsuzluk ve bir gün. Aşk sonsuz ve bir gün olabiliyor bazen. O yüzden aşkı bir gün dahi bile kaçırmayın artık.
Onu gerekirse aramaya çıkın.