İnsanın hayatta yaşadıkları az çok kendi davranış, ahlak ve hayata bakış açısıyla şekillenir. Evliliklerimiz, çocuklarımızın nasıl insanlar olduğu, aile ilişkilerimiz, duygusal ilişkilerimiz ve hatta toplumdaki yerimiz bile çoğu zaman hayata ne kattığımız ve nasıl duruş sergilediğimiz ile ilişkilidir. Nerede yanlış yaptığımızı, neden çoğu zaman istediklerimizi bir türlü bulamadığımızın cevabını belkide önce kendimize dönerek bulmalıyız. Çünkü ilişkilerimiz aslında bizim aynamızdır.
Dünyaca ünlü yazar Albert Camus’un Düşüş isimli kitabındaki baş karakter Jean-Baptiste Clamence, kendini insan ilişkileri konusunda çok başarılı bir şekilde eleştirebilen bir insandır. Öyleki kendisine karşı gereğinden fazlaca da dürüsttür. Bu yüzden Paris’te ünlü bir avukat iken ülkesini bırakıp insanlardan kendini soyutlamaya kadar gitmiştir. İnsanın toplumda bir yer edinmek için oynadığı rollere çoğu zaman kendinin bile inanmadığını ve bunu farkında olmadan yaptığını anlatır karşısındakilere. Şöyle demiştir: “Hiç kimsenin masum olduğunu kesinlikle söyleyemeyiz, oysa herkesin suçlu olduğu kesinlikle onaylayabiliriz. Her insan başkalarının suçuna tanıklık eder, inancım ve umudum bu benim.” Bunu başka bir bakış açısıyla anlatmak istersek çoğu zaman yaşadıklarımızı hak etmediğimizi, herkesin vefasız olduğunu, aşkların ve sevdaların bile artık çıkar üzerine kurulduğunu söyleyip dert yanarız. Bunun için yalnız kaldığımızı, gelecekten ve mutlu olmaktan umudumuzu kestiğimizi söyleriz. Ve o zamanlarda da genellikle “nerde o eski aşklar” gibi bir cümleyi de patlatırız.
Oysa ki eskiyen ya da değişen aşklar değil, bizleriz. Bundan 1000 yıl öncede insan sevmeyi biliyordu, 1000 yıl sonra da bilecek. Yani burada değişen olgu “sevmek ya da aşk” olamaz öyle değil mi? Mesela neden kimse “nerede o eski anneler” ya da “nerede o eski evlatlar” demez de bu değişimin yükü hep aşka, sevdaya ve topluma yüklenir? Neden kadınlar “adam gibi adam mı var” derken erkekler “kadınların hiçbirine güven olmaz” diye topu karşısındakine atar durur? Toplumu, ahlakı ve insan ilişkilerini belirleyen sen, ben veya öteki değil mi? Vefasız diye itham ettiğiniz, çıkarcı dediğiniz insanların en az bir tanesinin evliliğine ve aşklarına hayran olduğunuz nerede o aşıklar dediğiniz kişilerin çocukları olabileceğini düşündünüz mü? O çocukları yetiştiren kişiler de bir yerde özlem duyduğunuz o geçmişte hayat verdi o insanlara. İşte bu yüzden ilişkilerimizin aynası biziz. Kendimize, isteklerimize ve hayata bakış açımıza dürüstçe bir eleştiriyle yaklaşmadığımız sürece mutlu olamayacağımızı, hep “ama” ile başlayan güvensiz bir sevgiyle yaşayacağımızı kaç kişi kendine itiraf edebilir?
Ve umutsuzluk! Dünyada mutlu olmaya dair tüm umutlarını yitirmiş bir insan kadar tehlikeli çok az şey vardır. Sanki kendisi o umutsuz karanlığın dibinde otururken diğer herkes de kendisiyle birlikte otursun ister. Sevmeyi başaramayan, başarmak için en ufak bir çaba göstermeyen, arayışa girmeyen insanlara kulak asmayın. Hayata sizin gibi bakan, sizin pencerenize benzer bir pencereden dünyaya gülümseyen birileri mutlaka vardır. Ama eşiniz, ama dostunuz ama komşunuz olur bu kişi. Ama dünyada size sevginin ve mutluluğun olduğunu hissettirecek ve size aşkı yaşatacak birisi mutlaka vardır.
Eğer ben sevgiye de aşka da inancımı yitirmedim. Nerede, nasıl ve ne şekilde karşıma çıkacağını umursamıyorum diyorsanız kendinize yeni bir şans verin. Hemen şimdi www.eCift.com ‘a gelerek ücretsiz üye olun. Kişiliğinize ve hayata bakış açınıza en uygun adayı bilimsel ideal çift metodu ile aramaya başlayın. Çünkü aşk eÇift’te başlar!