Ömür denilen bu kısa maratonda başımıza türlü türlü hadiseler gelecektir. Kimi zaman çok mutlu olacağız, kimi zamanda üzgün hissedeceğiz. Bazen hayata yeni başlıyormuş gibi heyecanlar duyacağız, bazen de bir adım ileri atmak için motivasyonumuzu kaybedeceğiz. Hayatta her şeye karşı hazırlıklı olmalıyız.
Yaşam yeteri kadar zorlu mücadeleler ile geçtiği yetmiyormuş gibi birde geçmişten gelen basma kalıp yargılar bizi iyice ihtiyatlı davranmaya itiyor. Mesela bunlardan biri ”İlişkinize büyük emek vermeli çok fedakarlıkta bulunmanız” gerektiği yönünde. Pardon ama aşk denen duygu size huzur verip mutlu etmesi gerekmiyor muydu? Neden düşman ile savaşır gibi bütün enerjimizi buna harcayalım.
Ortada vaat edilen bir toprak yok veya kaybedilecek bir mülk yok. Sürekli fedakarlıkta bulunulması gerektiği, özellikle bu fedakarlık kadınlardan beklenmesi en büyük kalıplardan biri. Hayatta her şey eşit değil midir? Neden o zaman sürekli bir taraf fedakarlıkta bulunulmaya sürükleniyor. Yeri geldiğinde erkekte taşın altına elini sokması gerekir. Erkek evin direği ise kadın kaptanıdır. Kaptansız hiç bir gemi doğru rotada ilerleyemez!
Kadınların özellikle karşılaştığı bir diğer basma kalıp yargı ise ”kariyer mi? çocuk mu?’‘ Neden sadece kadınlara bu soru yöneltiliyor? İş dünyasında yüksek mevkilerde kadınların sözü yeni yeni geçmeye başladı. Bundan önceki dönemlerde kadınların annelik görevleri gereği bir noktadan sonra devam edemeyecekleri o yüzden bir erkeğin daha iyi bir yönetici olabileceği inancı hakimdi.
Aynı sorunun bir başka tarafı ise kadınların ”güçsüz ve yardıma muhtaç” görülmesi. İş dünyasındaki erkek hakimiyetinden başı dönen ataerkil toplum bireyleri aynı düşüncesizliği ilişkilerinde de göstermekten kaçınmıyor. Herhangi bir tamir gerektiren durumda ”sen yapamazsın!” bir yere gidilecek olunduğunda ”sen gidemezsin!” türünde düşünceler gerçekten oldukça mantıksız.
”Bir kadının yeri yuvası, çocuklarının yanıdır!” düşüncesi yüzünden bir çok kadın evlenmekten her zaman kaçınıyor. Hayatını belirli kalıplarda kim yaşamak ister ki? Bu ve bu tür kalıplar her zaman bir kesimi baskılayıp kontrol altına alma güdüsüyle hareket ediyor.
Eğer hayat müşterek ise yeri geldiğinde erkek evde kalıp çocukların bakımını üstlenecek. Bu düşünceyi uzaydan gelmiş yaşam formu gibi karşılayan zihniyetlerden lütfen uzak durun!
Konu dedikodu olunca neden kadınların yaptığına dair genel bir kanı hakim. Aksine erkeklerin daha çok dedikodu yaptığını biliyor muydunuz? Bu aynı ağır işlerde veya şoförlükte sadece erkeklerin çalışabileceğine inanmakla aynı. Belki bilmiyorsunuz ama bir kadının elinin değdiği her şey harika olur.
”Genç yaşta evlenmezsen evde kalırsın” yargısı ise en kabus gibi olanıdır. Erkekler her kadını evlenmek için bir adam aradığını sanıyor ama durum böyle değil. Elbette evlilik güzel bir olgu ama önce hayatı yaşamak, insanları tanımak gerekir. Erkekler içinde bu baskıcı yargılar işlemekte. Bir an önce aile kurması gerektiğine dair ağır eleştirilere maruz kalanların sayısı bir haylı fazla.
Herkes 30 yaşından önce evlenip çocuk sahibi olmak zorunda değil. Eğer hayallerinizde evlilik yoksa bunun için asla acele etmeyin. Gerçek aşkı belki 50 yaşınızda bulacaksınız. eÇift bünyesinde aşkı arayan değişik yaş gruplarında üyelerimiz mevcut.
Aşk asla aceleye gelmez. Doğru kişinin hayatınıza girmesi için o anı beklemeniz gerekir. Bu ne kadar sürer bilinmez ama er geç siz de mutluluğa ulaşacaksınız. Sabırsızsanız eÇift en doğru tercih olacaktır.